Birkaç yüz yıllık İstanbullu olsam da yaşadığım İstanbul, değil dede ve ninelerim, anne ve babamın bile hayal edemeyecekleri bir kent. Dolayısıyla sözünü edeceğim konuda onların deneyimlerinin bugün bana yararı yok. Ama hızla değişen bu güzel kenti olabildiğince gezip tanımaya çalışan doğma büyüme bir İstanbullu olarak, varlığının farkına bile varmadığım, çok güzel bir yer karşıma çıktığında büyük coşku duyuyorum. Örneğin, sık sık 50 metre yakınından geçtiğim halde, İstanbul’da son keşfettiğim cennet gibi bir yerin varlığından geçen haftaya dek haberim bile olmamıştı. Burayı keşfettikten hemen sonra, heyecanım yatışmadan, Boğaz’ın bu çok hoş noktasını ve buradaki Villa Bosphorus adlı balık lokantasını sizlere tanıtmak için bilgisayarımın başına geçtim.
Özellikle hafta sonları Boğaz’ın Anadolu Yakası’nda otomobiliyle gezmek isteyenler Çengelköy’ün günün ve gecenin hemen her saatinde arapsaçına dönmüş trafiğinden bunalır, hatta bunların bir bölümü Boğaz sevdasından bile vazgeçebilir. Meğer benim gözümü yıldıran Çengelköy’ün ana caddesiyle sahil şeridi arasında, o güne dek hiç bilmediğim, ana yola paralel bir çıkmaz sokak varmış. Bu sokağın en ucunda da geniş otoparklı, denize sıfır, modern bir restoran bulunuyormuş.
YASAKLI BALIK YOK
Bir dostum geçen hafta içinde bir öğlen ortak iki arkadaşımızla birlikte beni buraya, Villa Bosphorus’a davet etti. Burası bir zamanlar Türkiye Jokey Kulübü’nün lokaliymiş, daha sonra mekanın bugünkü sahiplerine satılmış. Villa Bosphorus’un önünde küçük bir kumsal var. Evet, yanlış okumadınız; Boğaz’da, balığınızı atıştırıp içkinizi yudumlarken kumsala vuran dalgaların sesini dinleyebileceğiniz küçük bir kumsal. O da yetmedi, önünde oldukça uzun bir de iskelesi var. Yaz geceleri o iskelenin üzerine masalar konuyor, isteyen denizin üstünde oturuyor. İskeleye küçük balıkçı tekneleri de bağlı. Akşam restoranın iskelesinde balık yiyenler, bazen hemen yanlarında, teknelerinde kendi tuttukları balıkları pişirip atıştıran balıkçılarla kadeh tokuşturabiliyor. Restoranın manzarasına gelince, iskele ve balıkçı teknelerinin ardından Boğaziçi Köprüsü’nü ortalıyorsunuz ve tam karşınızda eski İstanbul’un silueti uzanıyor. Bu arada da dalga sesleri yemeğinize eşlik ediyor. Doğrusunu isterseniz yaz aylarında ilkelerini bilmediğim balık lokantalarına gitmekten hoşlanmıyorum. Örneğin geçenlerde bir dostum beni kentin ünlü bir balık restoranına davet etmişti. Garson hemen kalkan balığının erdemlerinden söz etti. Ben bu mevsimde yavrulayan balıkların yenmesine karşı olan çevrecilerdenim. Şık restoranlar, Marmara’da oltayla tutulmasına izin verilen küçük ve ucuz balıklara tenezzül etmeyerek bulundurmadıkları için, çaresiz çiftlik levreğiyle yetindim. Arkadaşımın yediği kalkan dişiymiş, havyarıyla birlikte servis edildi. Sofraya gelen bir porsiyon kalkan ile birlikte yüz binlerce yumurta da yavru balık dünyaya getirme şansı bulamadan arkadaşımın midesine indi. Villa Bosphorus beni bu bakımdan çok rahatlattı. Burada balıkların soylarının devamı için uygulanan yasak süresince, küçük balıkçıların tuttukları ve hemen getirip sattıkları, Boğaz’da avlanılması serbest olan balıklar taze taze servis ediliyor. Başka deyişle, Boğaz balıkları Çengelköy Villa Bosphorus’ta müşterinin sofrasına dek karada en çok 15 metre yol kat etmiş oluyor. Garson günün balıklarını saydı: “İstavrit, tekir, mezgit…” Sonra da “Biz tava balıkta iddialıyız,” diye de ekledi. Ortaya iki kase içinde lokantanın özel salatası, iki porsiyon patlıcan salata ve kabak çiçeği dolması, ardından yanında nefis taratoruyla pamuk gibi tava kalamar geldi.
PORSİYONLAR BÜYÜK
Yemeğin sonunda, göz atma fırsatı bulduğum hesap pusulasından, mezgit, tekir ve istavritin birer porsiyon servis edildiğini gördüm. Ancak yerken, her birinden en az üçer porsiyon hazırlandığını tahmin etmiştim; porsiyonlar o denli boldu. Dolayısıyla kafası ve kuyruklarıyla birlikte atıştırdığım çıtır çıtır istavrit ve tekirler ile fileto mezgitler hepimizi mükemmel doyurdu. Bu taptaze balıkların üstüne bastırsın diye birer porsiyon da irmik tatlısı, volkanik ve fırında helva istedik. Arkadaşım, dört kişinin yiyip içtiği bu yemeğin bedeli olarak 260 TL ödedi, yani kişi başı 65 TL. Sanırım buraya bu yaz sık sık gideceğim.
Deniz Derinsu
Kaynak: Sabah Gazetesi